Radikal Çeşitlilik ve Dezentegrasyon: Sanatsal, Politik Bir Projenin Yapıtaşları

Entegrasyon kamusal tartışmalarda revaçta olan bir kavram; öyle ki merkeze yerleştirilmemiş olduğu herhangi bir parti programı yok gibi. Medyada göçmenlere ilişkin tek bir tartışma gerçekleşmiyor ki, ”Ötekiler”e dair sorunların adresi olarak bu kavramı göstermesin. Fakat tam olarak ne anlama geliyor ”entegrasyon”? İçermek ne anlama geliyor? Radikal çeşitlilik ve dezentegrasyon gibi kavramlar ne ölçüde bir paradigma değişikliğine işaret edebilir?

Ötekilere Dair Sorunların Adresi Olarak Entegrasyon

Almanya’daki Federal Göçmen ve Mülteci Bürosu (BAMF) entegrasyon sözcüğünü şöyle tanımlıyor: ”Almanya’da düzenli ve yasal olarak hayatlarını sürdüren bütün insanların topluma dahil edilmesi”ni amaçlayan ”uzun vadeli süreç”; göçmenlerin ”toplumsal yaşamın her alanına kapsamlı ve eşit koşullarda katılımlarının sağlanması” gerekirken, aynı şekilde kendilerinin de ”Almanca öğrenmek, anayasayı ve yasaları tanımak, onlara uymak ve saygı göstermek sorumluluğu” vardır.[1]Tanımlama BAMF’a ait sözlükten alındı. https://www.bamf.de/DE/Service/Left/Glossary/_function/glossar.html?lv3=1504494&lv2=5831826 (on erişim 11.02.2017). Bu normatif tanımın yanına, Göç Kurulu tarafından getirilen daha ampirik bir içeriğe sahip tanımlamayı da koymak mümkün. 2015 yılında okul kitapları ve göç toplumu üzerine Entegrasyon ve Göç Dernekleri’nin uzman kurulu tarafından yayınlanmış araştırmaya da temel oluşturan tanım şu şekilde:

[Entegrasyon] göç geçmişine sahip olan ya da olmayan insanların toplumsal yaşamın merkezi alanlarına, mesela erken dönem çocuk eğitimi, okul eğitimi, mesleki eğitim, emek pazarı erişimi, yasal ve toplumsal güvenlik ve koruma sistemleri ve (statüye bağlı olarak) politik katılım gibi alanlara ölçülebilir şekilde iştirak etmeleri.[2]Klaus J. Bade ve Jochen Oltmer, Normalfall Migration. Deutschland im 20. und frühen 21. Jahrhundert. Bonn, 2004, alıntı, Schulbuchstudie Migration und Integration. Berlin, Selbstverlag 2015, s. 11.

Buradaki entegrasyona ilişkin ampirik tanımlama toplumsal katılımın seviyesini ölçmeye girişiyor ve entegrasyonun seviyesi ile katılımın seviyesini birbirine eşitliyor.

Günümüzde kavram üzerine oluşmuş söylemler kimin, tam olarak neye entegre olacağına dair önveden kurulmuş varsayımlar üzerinde şekilleniyor. Buna bağlı olarak, entegrasyon taleplerinin ardında ”biz” ile ”siz” arasındaki, ”yerliler” ile ”yabancılar” arasındaki ayrıştırmalar yatıyor. Ötekileştirme mekanizmaları neticesinde ötekilik olumsuz bir anlama bürünüyor. Entegrasyonu, Klaus Bade ve Jochen Oltmer’in önerdiği şekliyle, ”herkesi kapsayan bir toplum siyaseti”[3]Agy. olarak anlamak yerine, ”göçmen” olarak etiketlenmiş insanlara dayatılan bir talebe dönüştürüyorlar. Anneleri, babaları, İsrail’den, Türkiye’den ya da Senegal’den gelmiş insanlar bugün, anneleri, babaları Almanya’da doğmuş insanlar ile eşit şekilde Alman olarak tanınıyor değilseler eğer, bu durum çeşitlilik kavramına (iktidar ve egemenlik ilişkilerine dair çok katmanlılığa) yaklaşımda bir başarısızlık olduğuna işaret ediyor. Bu anlamda entegrasyon etrafında gelişen tartışmalar Almanya’nın bir göç toplumu olma konusundaki eksikliklerini ortaya koyuyor.

Yeni bin yıla girerken ortaya çıkmış ve sağcı, muhafazakâr siyasetçiler tarafından kullanılmaya başlanmış olan ”Leitkultur” kavramında olduğu gibi[4]Alman Leitkultur’u etrafındaki tartışmalar İç İşleri Bakanı Thomas de Maizière’in 2 Mayıs 2017 tarihinde Bild am Sonntag gazetesinde Leitkultur’a ilişkin olarak kendi … Continue reading. Jalta dergisini çıkaran üç yazar yanıt olarak taz gazetesinde bir makale yayınladılar: Lea Wohl von Haselberg, Max Czollek, Hannah Peaceman, ”Alma Birliğine Karşı”, 09.05.2017. https://www.taz.de/!5403929/ (erişim 09.06.2017)).)), entegrasyon paradigmasının da ”yabancı/mülteci/göçmen/sığınmacı” olarak işaretlenmiş ötekilere yöneltilen ve dolaylı olarak ulusalcılığı içeren bir beklenti ufkuna bağlı olduğu hızla ortaya çıkmıştı. Birgit Rommelspacher toplum bilimci perspektifiyle yola çıkarak, bu beklenti ufkunu farklı ayrımcılık ve dışlayıcılık biçimlerini içeren ‘bir ‘tahakküm kültürü” [Dominanzkultur] olarak adlandırıyor.[5]Birgit Rommelspacher, Dominanzkultur, Orlanda, Berlin, 1995. Çoğunluğu temsil ediyor olması gerekmeyen ama iktidar ve denetim ilişkilerini yönlendiren bu tahakküm toplumu ve kültürü entegrasyon söylemiyle ayrımcılığa uğrayan grupların söylemsel ve maddi katılımını belirli bir çerçeve içine yerleştiriyor. Entegrasyonun başarılı olup olmadığına da, kurulan ”iyi Yahudi” imgesinde olduğu gibi, bu tahakküm kültürü karar veriyor: Yahudilerin kendilerini ”Nasyonal Sosyalizm-sonrası” Almanyası’nda[6]Astrid Messerschmidt, ”Nasyonal Sosyalizm Sonrası Toplumda Sömürge-sonrası Hatırlama Süreçleri: Irkçılık ve Anti-Semitizm Üzerine”,Peripherie – Zeitschrift für Politik … Continue reading belirli bellek işlemleri çerçevesinde nasıl görünür kılabilecekleri önceden belirleniyor. İnsanların kamusal alanla ve toplumsal kaynaklarla olan ilişkisi, konan etiketler, beklentiler ve bazı özgül talepler aracılığıyla yapılandırılıyor. Belirlenmiş ve sınırlanmış söylemsel ve maddi katılımın yanında, toplumsal tanınırlık ve maddi kaynaklar da eşitsiz biçimde paylaştırılıyor. Buna bağlı olarak entegrasyon söylemi dahilinde ”Müslüman”, ”göç-sonrası birey”, ”Yahudi” gibi kimlik tasarımlarının kullanımına açık tutulan söylemsel-siyasal konumlar da önceden tanımlanıyor. Yahudiler bağlamında bu talepler uzlaşım, nasihat ve aklama dinamikleri üzerinden ifade buluyor. Katılımda bulunan aktörler ancak bu ”bellek tiyatrosu”[7]Y. Michal Bodemann, Gedächtnistheater. Die jüdische Gemeinschaft und ihre deutsche Erfindung. Hamburg, Rotbuch 1996. dolayımıyla toplumsal ve maddi tanınırlığa ulaşabiliyor.

Entegrasyon ve İçerme Paradigması Üzerine

Entegrasyon paradigmasına yönelik eleştiriler yeni değil. Almanya’da 1970’lerde yabancılara yönelik pedagoji olarak [Ausländerpedagogik] tanımlanmış alan bağlamında dile getirilmiş bazı eleştiriler mevcut. Eksiklik üzerine kurulu bu perspektifte misafir işçilerin [Gast arbeiter*innen] ve özellikle çocuklarının Alman toplumuna entegre edilmesi gerekmekteydi. 1980’li yıllarda yabancılara yönelik pedagojinin yerini kaynak-yönelimli, yani muhattap olunan insanların sahip oldukları mevcut kaynak koşullarından yola çıkan, kültürler-arası pedagoji ve kültürler-arası sosyal çalışma aldı. 2000’li yıllarda bu süreç entegrasyon ve içerme, ve aynı zamanda pay alma ve katılım kavramlarının birbirinden ayrıştırılmasıyla sonuçlandı. Buna koşut olarak ırkçılık eleştirisi içeren pedagoji[8]Paul Mecheril, Einführung in die Migrationspädagogik. Weinheim / Basel, Belz Juventa 2004., ayrımcılık eleştirisi içeren yaklaşımlar[9]Leah Carola Czollek, Gudrun Perko, Heike Weinbach, Praxishandbuch Social Justice und Diversity. Theorien, Training, Methoden, Übungen. Weinheim, Basel, Beltz Juventa 2012; Gudrun Perko, … Continue reading gibi daha ince ayrışımlara gidildi. Bir-şeyin-içine entegre etme anlayışı halen uyum sağlama yapılarına ve kendi böylelik-halinden feragat etme fikrine başvururken, içerme sözcüğü ticaret, siyaset, eğitim, bilim, yüksek öğrenim gibi (alt)sistemlerin dışında kalan aktörlerin içeri dahil olma olanağı bulması[10]Niklas Luhmann: Die Gesellschaft der Gesellschaft, Frankfurt, Suhrkamp 1997., ya da Pierre Bourdieu’ye atıfla, bütünlüklü bir toplumsal katılım ve dayanışmanın kurulması olarak kavramsallaştırıldı[11]Rudolf Stichweh: Inklusion und Exklusion. Studien zur Gesellschaftstheorie. Bielefeld, Transcript 2005; Paul Windolf (ed.), Inklusion und Exklusion. Analysen zur Sozialstruktur und sozialen … Continue reading. Kabaca formüle etmek gerekirse, entegrasyon paradigması ötekilerin entegre edile(bile)ceği bir tahakküm kültürüne bağlı kalırken, içerme düşüncesi toplumun içerilmek istenen gruplara doğru genişletilmesi üzerine kurulmaktaydı.

Farklı bakış açılarına ve çıkış noktalarına sahip olsalar da her iki paradigma düşünsel açıdan radikallikten yoksun olduğu söylenebilir; ikisi de radikal çeşitliliği hedefleyen bir yol açmak yerine mevcut yapılara katılımı genişletmekle yetiniyorlar.

Paradigma Değişikliği: Radikal Çeşitlilik

Radikal çeşitlilik ifadesi[12]Leah Carola Czollek, Gudrun Perko, ”Ekonomi Dışı Bağlamlarda Çeşitlilik, Uygulamaya Konma Olasılıkları”, Anne Broden, Paul Mecheril (eds.), Re-Präsentationen. Dynamiken der … Continue reading Leah Carola Czollek, Gudrun Perko ve Heike Weinbach tarafından ayrımcılık karşıtı eğitim bağlamında geliştirilmiş oldukları ”sosyal adalet ve çeşitlilik”[13]Czollek, Perko, Weinbach. Praxishandbuch Social Justice und Diversity. kavramıyla ilişkileniyor. Bu yaklaşım, toplumu -en azından dolayımlı biçimde- merkeze yerleştiren kavrayışa karşı radikal bir çok katmanlılık modelini getiren çoğulcu düşüncenin ürünü. Radikal çeşitlilik kavramı aracılığıyla

benzeşik kurum ve pratiklerin farklılığa, çok katmanlılığa, ayrışıklığa dönüştürülmesini hedefleyen toplumsal görüngüler ve pratikler tanımlanıyor […] Bu yolla neredeyse çeşitliliğin kendisi anaakıma dahil ediliyor.[14]Perko, Czollek: ”Ekonomi Dışı Bağlamlarda Çeşitlilik,”, s. 166.

Sömürü, dışlama, şiddet, marjinalleştirme, ve/ya kültürel emperyalizm gibi kişisel, kurumsal ve kültürel pratiklerin iç içe geçmesiyle oluşan yapısal ayrımcılık toplumu şekillendirmekte. Çoğunlukla birbirleriyle etkileşim içindeki, atfedilmiş kategoriler aracılığıyla belirli insanlar yapısal ayrımcılığa maruz bırakılıyor (mesela anti-semitizm, homofobi, transfobi, yaş ayrımcılığı, engellilere karşı ayrımcılık, ırkçılık, göçmen karşıtlığı, sınıf ayrımcılığı, cinsiyetçilik). ”Toplumsal adalet ve çeşitlilik” yaklaşımı ise her insanın farklı yollarla toplumsal olarak ayrıcalıklara erişebileceği ve ayrımcılığa uğrayabileceği gerçeğinden yola çıkmakta. Ayrımcılık yapanları bir yana, ayrımcılığa maruz kalanları bir yana koyan basit formülle iktidar ve denetim ilişkilerinin karmaşık yapısının hakkının verilemeyeceği anlamına gelir bu. Radikal çeşitlilik, bu olası ayrımcılıkların ve konumlandırmaların çok katmanlılığına dair bir kavrayış geliştirdiğimiz, bütün bu formlar hakkında henüz kavramlar ve imgeler bulamamış olma ihtimaline de açık olduğumuz noktada ortaya çıkar. Bu açıklık kurulacak ittifakların, ”ittifak halinde olma”nın temelini oluşturur. İttifak halinde olmak ”başkalarına ait meselelerin kendi meselelerimiz haline geldiği politik bir arkadaşlık içine girmek anlamına gelir. Kimliksel bir Biz değildir söz konusu olan. İttifak halinde olmak için kimlik mantığına bağlı özelliklere sahip olmak şart değildir.”[15]Gudrun Perko, Leah Carola Czollek, ”Toplumsal Adalet Çerçevesinde Bir Dayanışma Biçimi Olarak İttifak Halinde Olmak”, Anne Broden, Paul Mecheril (eds. Solidarität in der … Continue reading İttifak halinde olmak, olası toplumsal konumlanmaların ve buna bağlı olarak insanların nasıl yaşamak ve var olmak istediklerine yönelik taleplerinin radikal çok katmanlılığı zemininde yeni birlikler oluşturmaya karşılık gelir. Tabii ki, radikal çeşitlilikten bahsederken BM İnsan Hakları Konseyi ve tanınma siyasetinin referans çerçevesinden yola çıkarak söz alıyoruz.

Burada karşılaşılan ciddi zorluk, somut iktidar ilişkileriyle yüzyüze olduğumuzun gözden kaçırılması ihtimali; dolayısıyla ”çeşitlilik” derken sadece (kültürel) çok katmanlılığı kastetmiyoruz. Hannah Arendt’in sözcükleriyle: ”İnsan Yahudi olduğu için saldırıya uğruyorsa, kendini Yahudi olarak savunmalıdır.”[16]Hannah Arendt, Günter Gaus ile birlikte gerçekleştirilmiş televizyon söyleşisi, Ich will verstehen. Selbstauskünfte zu Leben und Werk. Münih, Piper 1996, ss. 44-70. İnsanın kendini tanımlama sürecinin ancak bizi önceleyen etiketlemelerle, güçsüzleştirici pratiklerle ve ekonomik eşitsizlik üreten yapılarla yüzleştiği zaman tamamlanacağını öngören bir radikal çeşitlilik anlayışından bahsediyoruz. Yine de, ya da tam da bu yüzden, radikal çeşitliliği çıkış noktası olarak değerlendirmek önem kazanıyor: ”Biz”, ”Siz”, ”Onlar” şemasının içine sığdırılamayacak çok katmanlı konumlanmaların algılanışı ve tanınması anlamında temsil düzleminde; politik bir bakış açısı oluşturmak için ”böyle olma” hallerinden feragat etmek zorunda kalmayan insanların ortak pratikleri ve eylemlilikleri düzleminde[17]”Temsil öznesi” ve ”eylem öznesi” arasındaki ayrışım için bkz. Hakan Gürses, ”’Ölü Olmayan’ Özne, ‘Yersiz’ Eleştiri”, Gudrun … Continue reading; farklı ”kimlikler”in kutlanmasının ve bu kimliklerden türediği söylenen ”ihtiyaçlar”ın ötesine geçebilen ve iktidar yapılarını sorunsallaştırmaktan çekinmeyen bir ”ittifak halinde olma” düzleminde ilerlemek üzere…

Dezentegrasyon ve Radikal Çeşitlilik

Radikal Çeşitlilik kavramını estetik-toplumsal bağlama taşıyabilmek için dezentegrasyon sözcüğünü öneriyoruz. Bu başlık altında 2016 yılından bu yana Maxim Gorki Tiyatrosu’nda bir dizi müdahale statejisi denendi ve toplumsal söylemde mevcut olan Yahudilerin konumlarına ilişkin eleştiriler ve yeni konumlanmalar geliştirilmeye çalışıldı. Max Czollek ve Sascha Salzmann’ın yönetimindeki küratöryel ekip Yahudilere ilişkin konumlandırmaları ele aldı ve aradaki kesişimleri ortaya koymak üzere diğer kimliklerle bağlantılandırmaya girişti. İlk olarak Dezentegrasyon: Güncel Yahudi Konumları Üzerine Kongre başlığıyla üç gün süren bu buluşmaların[18]Max Czollek, Sasha Marianna Salzmann (eds.): Desintegration. Ein Kongress zeitgenössischer jüdischer Positionen. 6.-8. Mai 2016, katalog. Berlin, Kerber, 2017. ardından (6-8 Mayıs 2016) dezentegrasyon kavramı Radikal Yahudi Kültür Günleri (yine Czollek ve Salzmann’ın küratörlüğünde) ile eşzamanlı olarak yine Gorki’de Yahudi bağlamının dışında düzenlenecek olan 3. Berlin Sonbahar Salonu etkinliklerinin (11-26 Kasım 2017) başlık cümlesinde yer alıyor.

Dezentegrasyon radikal çeşitliliğe yönelik ütopyanın somut gerçekliğe kavuşmasını hedefliyor. Hem bir güç tutumu hem de eyleme geçme inisiyatifini oluşturmaya çabalarken aynı zamanda siyasete hakim olan korku iklimini kesintiye uğratmayı amaçlıyor. Toplumsal bir aradalığa ilişkin bir model olarak radikal çeşitlilik kavrayışı Leitkultur tahayüllerine ve Alman tahakküm kültürü içinde kalmaya devam eden entegrasyon ve içerme politikalarına karşı duruyor. Yahudi dezentegrasyonu özelinde, Alman-Yahudi bellek tiyatrosundaki Yahudi kimlik kurgularını yeniden düşünme stratejisine karşılık geliyor. Dolayısıyla dezentegrasyonu entegresyon ve içerme zihniyetinden radikal çeşitlilik tasavvuruna geçişte kullanılacak bir menteşe olarak değerlendirmek mümkün. Bu düşünüş çerçevesinde toplumsal katılım (en azından kısmi olarak) kendini tanımlayabilme zemininde mümkün olabilmekte.

Buna bağlı olarak, Yahudiliği Alman etiketlerinin ve beklentilerinin dışında düşünmeye başlayınca, Yahudi konumunun nasıl marjinalleştirilmiş olduğu ortaya çıkıyor.[19]Max Czollek, ”Dezentegrasyon Manifestosu”, Jalta. Positionen zur jüdischen Gegenwart, no: 1, 2017, ss. 121-123. ”Alman” sıfatı, bellek tiyatrosuna şekil veren Nasyonal Sosyalizm-sonrası tahakküm kültürünün görünür olmayan normatifliğine işaret ediyor. Alman hatırlama söylemi içinde ”Yahudiler”i konu mankenine dönüştüren etiketleme pratiklerini görünür kılıyor. Halihazırda, Yahudi rollerine ilişkin beklentiler çerçevesinde Yahudi perspektifleri ve deneyimlerinin çok katmanlılığı ve Alman bakışıyla olan özdeş(siz)liği büyük ölçüde göz ardı edilmekte. Bu perspektifler bellek tiyatrosunun koordinat sahası içinde tanımlanamıyor. Radikal çeşitlilik anlamında bir dezentegrasyon müdahalesi, entegrasyon ya da Leitkultur tartışmaları bağlamında toplumun ve Alman kimliğinin ”dışı”nın marjinalleştirilmiş konumlar aracılığıyla kurulduğunu ortaya koyabiliyor: ”Eğer biz sizin Yahudileriniz konumundaysak, o zaman siz de bizim patateslerimizsiniz.”[20]Agy, s. 122.

Bu dinamiği kesintiye uğratmak için marjinalleştirilmiş olanlar tarafından içselleştirilmiş uyarı ve tepki kalıplarının yeniden düşünülmesi ve yeni ittifaklar aranması gerekiyor. Aynı zamanda, dezentegrasyon anlayışı dahilinde, marjinalleştirilmiş grupların tahakküm kültürüne ait etiketler tarafından nasıl araçsallaştırıldıkları, nasıl işbirlikçi konumuna getirildikleri üzerine düşünmeksizin özerk bir kendini tanımlama sağlanması mümkün olmadığını da belirtmek gerekiyor. Yahudi bağlamı söz konusu olduğunda, kamusal tanınırlık kazanma süreçlerine ve bu süreçlerin bireysel Yahudiler ve bir bütün olarak Yahudi cemaatinin kendi imgelerini kuruşları üzerindeki etkilerine karşı eleştirel bir duruş göstermek anlamına geliyor bu.[21]Max Czollek, Sasha Marianna Salzmann, ”Kendi Tiyatronuzu Kendiniz Oynayın!”; önsöz, Desintegration, ss. 10-16. Radikal çeşitliliğin, deneyimlenen bir pratiğe dönüşebilecek sağlam bir kavram olabilmesi için gereken farklılık arayışı ancak böyle bir özdüşünümle mümkün. Buna ulaşabilmek için politik ve söylemsel tavırlarımızı (sanat, bilim ve gündelik yaşam alanlarında) dönüştürmemiz gerekiyor. Tiyatro, edebiyat, görsel sanatlar ve müzik, toplumsal adalet ve çeşitlilik kavramı çerçevesinde bugünden tasarlanmaya ve uygulanmaya başlamış topumsal söylemlerin daha fazla geliştirilmesi için bize katkı sağlayacak araçlar konumundalar.

(*) Bu makalenin ilk versiyonu Neofelis Verlag tarafından yayınlanan Jalta dergisinin ”Dezentegrasyon” başlıklı ikinci sayısında yer aldı: https://www.neofelis-verlag.de/zeitschriften-reihen/jalta-positionen-zur-juedischen-gegenwart/022017-015778-desintegration

Max Czollek, Corinne Kaszner, Leah Carola Czollek, Gudrun Perko

İngilizceden çeviren: Erden Kosova



Referanslar

Referanslar
1Tanımlama BAMF’a ait sözlükten alındı. https://www.bamf.de/DE/Service/Left/Glossary/_function/glossar.html?lv3=1504494&lv2=5831826 (on erişim 11.02.2017).
2Klaus J. Bade ve Jochen Oltmer, Normalfall Migration. Deutschland im 20. und frühen 21. Jahrhundert. Bonn, 2004, alıntı, Schulbuchstudie Migration und Integration. Berlin, Selbstverlag 2015, s. 11.
3Agy.
4Alman Leitkultur’u etrafındaki tartışmalar İç İşleri Bakanı Thomas de Maizière’in 2 Mayıs 2017 tarihinde Bild am Sonntag gazetesinde Leitkultur’a ilişkin olarak kendi geliştirdiği on tezi paylaşmasıyla tekrar alevlendi: ”Burka Bizim Değil”, De Maizières Thesen zur Leitkultur. Bild, 02.05.2017. http://www.bild.de/news/aktuelles/news/wir-sind-nicht-burka-de-maizieres-thesen-51560496.bild.html (erişim 09.06.17
5Birgit Rommelspacher, Dominanzkultur, Orlanda, Berlin, 1995.
6Astrid Messerschmidt, ”Nasyonal Sosyalizm Sonrası Toplumda Sömürge-sonrası Hatırlama Süreçleri: Irkçılık ve Anti-Semitizm Üzerine”,Peripherie – Zeitschrift für Politik und Ökonomie in der Dritten Welt 28,109-110, 2008, ss. 42-60.
7Y. Michal Bodemann, Gedächtnistheater. Die jüdische Gemeinschaft und ihre deutsche Erfindung. Hamburg, Rotbuch 1996.
8Paul Mecheril, Einführung in die Migrationspädagogik. Weinheim / Basel, Belz Juventa 2004.
9Leah Carola Czollek, Gudrun Perko, Heike Weinbach, Praxishandbuch Social Justice und Diversity. Theorien, Training, Methoden, Übungen. Weinheim, Basel, Beltz Juventa 2012; Gudrun Perko, ”Çeşitlilik, Çoğulluk ve Bakış Açısında Çok Katmanlılık Olarak Toplumsal Adalet: Ayrımcılık Eleştirisi Üzerine Kurulu Sosyal Çalışmanın Temelleri”, Philosophie in der Sozialen Arbeit. Weinheim, Basel: Beltz Juventa 2017, ss. 48-70.
10Niklas Luhmann: Die Gesellschaft der Gesellschaft, Frankfurt, Suhrkamp 1997.
11Rudolf Stichweh: Inklusion und Exklusion. Studien zur Gesellschaftstheorie. Bielefeld, Transcript 2005; Paul Windolf (ed.), Inklusion und Exklusion. Analysen zur Sozialstruktur und sozialen Ungleichheit. Wiesbaden, VS, 2009.
12Leah Carola Czollek, Gudrun Perko, ”Ekonomi Dışı Bağlamlarda Çeşitlilik, Uygulamaya Konma Olasılıkları”, Anne Broden, Paul Mecheril (eds.), Re-Präsentationen. Dynamiken der Migrationsgesellschaft. Oldenburg, IDA 2007, ss. 161-181. http://bieson.ub.uni-bielefeld.de/volltexte/2007/1105/html/index.html (erişim 20.04.2017); Leah Carola Czollek, Gudrun Perko, Heike Weinbach, ”Toplumsal Adaletin Karşılığı Olarak Radikal Çeşitlilik: Çeşitliliğin Felsefi Temelleri ve Kurumlara Uygulanabilirliği”, María do Mar Castro Varela, Nikita Dhawan (eds.) Soziale (Un)Gerechtigkeit. Kritische Perspektiven auf Diversity, Intersektionalität und Antidiskriminierung. Berlin, Lit 2011, ss. 260-277.
13Czollek, Perko, Weinbach. Praxishandbuch Social Justice und Diversity.
14Perko, Czollek: ”Ekonomi Dışı Bağlamlarda Çeşitlilik,”, s. 166.
15Gudrun Perko, Leah Carola Czollek, ”Toplumsal Adalet Çerçevesinde Bir Dayanışma Biçimi Olarak İttifak Halinde Olmak”, Anne Broden, Paul Mecheril (eds. Solidarität in der Migrationsgesellschaft. Befragung einer normativen Gruppe. Bielefeld, IDA 2014, ss. 153-167.
16Hannah Arendt, Günter Gaus ile birlikte gerçekleştirilmiş televizyon söyleşisi, Ich will verstehen. Selbstauskünfte zu Leben und Werk. Münih, Piper 1996, ss. 44-70.
17”Temsil öznesi” ve ”eylem öznesi” arasındaki ayrışım için bkz. Hakan Gürses, ”’Ölü Olmayan’ Özne, ‘Yersiz’ Eleştiri”, Gudrun Perko, Leah Carola Czollek (eds.): Lust am Denken. Queeres jenseits kultureller Verortungen. Köln, PapyRossa 2004, ss. 140-159.
18Max Czollek, Sasha Marianna Salzmann (eds.): Desintegration. Ein Kongress zeitgenössischer jüdischer Positionen. 6.-8. Mai 2016, katalog. Berlin, Kerber, 2017.
19Max Czollek, ”Dezentegrasyon Manifestosu”, Jalta. Positionen zur jüdischen Gegenwart, no: 1, 2017, ss. 121-123.
20Agy, s. 122.
21Max Czollek, Sasha Marianna Salzmann, ”Kendi Tiyatronuzu Kendiniz Oynayın!”; önsöz, Desintegration, ss. 10-16.
En son makaleler
Emina Bužinkić

Dayanışmanın Politik Manzaraları Tek Derdimiz Olsaydı

Bu makalede, iki sosyal deney örneği sunuluyor: biri kültür(ler) ve kamu altyapısı kavramlarını birbirine örerken, diğeri sosyo-ekonomik özgürleşme kavramlarını buluşturuyor.

Asena Günal

Polis Marifetiyle “Kültürel Hegemonya”

Bu yazı kısmen kişisel bir yazı. Osman Kavala benim işverenim, bazı işlerde bizlerle beraber bizzat çalıştığı için de iş arkadaşım. Başına gelenleri beklemiyordum.

Jelena Petrović

Bugün Özgürlük Ne Anlama Geliyor?

Gündelik hayatlarımızı tüm toplumsal düzeylerde baskı altına alan ve belirleyen neoliberal sistemleri değiştirmenin imkânsızlığı ve (günümüz özgürleştirici politikalarının bir yan ürünü olarak) hâkim toplumsal yapıların yeniden üretimi ile bu yapılara karşı direnişin paradoksal...

Ruben Arevshatyan

Kamusalı Reddetmek ve Geri Almak

Geçtiğimiz 5-6 yıl içinde eski Sovyet cumhuriyetlerinin başkentlerinde, Sovyet döneminde kamusal işlev gören kentsel yapı ve alanların korunmasını destekleyen sokak eylemleri dalgasının yükselişine tanıklık ettik.

Damir Arsenijević

‘Şakalar, Savaş ve Soykırım’ Çalışma Grubu: Anma biçimlerini özgürleştirmek

Bosna toplumu halen ölülerinin yerini tespit etmekle, kimliklerini belirlemekle, onları topraktan çıkartmakla ve yeniden gömmekle uğraşıyor. Savaş sonrası Bosna Hersek'te hala gizli toplu mezarlara gömülmüş yaklaşık 10.000 kadar kayıp kişi mevcut.

Begüm Özden Fırat, Fırat Genç

Müşterekler, Sınıfın Rekompozisyonu ve Strateji

Argüman ve önerilerimizi kuşatan temel sav ise şöyle ifade edilebilir: Günümüzün küresel siyasal topografyası, içlerinde yer aldıkları bağlamların özgül toplumsal ve siyasal koşullarından azade olmamakla beraber, küresel bir eşzamanlılığı paylaşan isyanlarla yeniden şekilleniyor.

Rasha Salti

Hâlâ Çarpan Kalbim Ol

Ardından gelen, yanıt vermesi mümkün olmayan cansız bir nesne ile girişilen olanaksız bir diyalog girişimiydi.

Alisa Lebow

Devrimi Filme Almak: Devrim’den bu yana Mısır’da sinemacılık üzerine çizgisel-olmayan bir veritabanı projesi

Bu interaktif arşiv, devrimin bir tarihçesini sunmaya girişmediği gibi Mısır'da 2011'den bu yana film yapımcılığı konusunda kapsamlı bir tarih yazımı oluşturmaya da çalışmıyor. Odak noktasını, belgesel ve bağımsız sinemacılığın yanı sıra, Mısır kültürü ve toplumunu, devrime ve devrimden sonraki olaylara doğru yol alırken temsil etmeye yönelik yaratıcı yaklaşımlar oluşturuyor.

Tamirin de Ötesinde – Küratörlüğün Irkçılık Karşıtı Eylembilimi

2014 yılında Bonn şehrindeki Federal Alman Cumhuriyeti Tarih Evi tarafından "göç ülkesi Almanya" fikri etrafında geliştirilen ve 2016'da Berlin'deki Alman Tarih Müzesi gösterime sunulan sergi için Hep Daha Renkli başlığı uygun görülmüştü.

Kanak-Attak

No a la Integración, Yasallaşma Hakkı, Küreselleşme ve Irkçılık-Karşıtlığı

Irkçılık karşıtı bir girişim olan Kanak Attak bir yıl önce Berlin Volkbühne Tiyatrosu'nda faaliyetlerini ilk kez geniş bir kitleye tanıttı. ‘OpelPitbullAutoput' revüsü, paneller, filmler ve tiyatronun kulislerinde gerçekleştirdiğimiz sohbetlerin ana temasını göçmenlerin direnişi oluşturuyordu.

Das Netwerk kritische Migrations-und Grenzregimeforschung

Entegrasyon Değil Demokrasi İstiyoruz!

Göç ve Sınır Denetimi Araştırmaları Eleştirel Ağı isimli inisiyatifin bu zihniyete karşı açtığı kampanyayı 3800 civarında aydın imzaladı. Entegrasyon söylemine karşı getirilmiş en güçlü itirazlardan biri olduğunu düşündüğümüz için kampanya dahilinde kaleme alınan metni (2010) burada tekrar okuyuculara sunuyoruz.

Rastko Močnik, Jelena Vesić, Vladimir Jerić Vlidi

Rastko Močnik’le Söyleşi: Karşı Karşıya Gelme Pratiği Olmadan Teori Olmaz

Mülksüzleştirme karmaşık bir terim ve biz bu terimin salt belirli operasyon sahalarına özgü kullanımını kırmak ve yeni kullanımlar önermek istiyoruz. Siz bu terimin kullanılabileceği en önemli üç alanda, ekonomi politik, sosyoloji ve psikanaliz, derinlemesine analiz yapabilen nadir insanlardan birisiniz.

Massimo Perinelli

Çokların Toplumu’ndan Geri Dönüş Yok (Tunçay Kulaoğlu’nun giriş yazısıyla)

Göç diye bir şey yaşanıyor. Bunun geri dönüşü yok. Bunu kabullenmek, geleceğin demokratik ve kozmopolit toplumunda, hakların hakkını temel alan bir gelecek için mücadeleye girişmek anlamına geliyor.

Guillaume Paoli

Sıradanlıklar ve Tuhaflıklar

Çelişkili bir beyanla başlayalım: Çeşitliliğe bu kadar değer veren bir dünyada, farklı olmak hemen hemen imkânsız.

Vladimir Jerić Vlidi

Sayılarla Mülksüzleşme: 2017/10/70/100

Red Thread’e yazılmış görsel bir makaleden alıntılar: İngilizce multimedya versiyon için: networkfailure.net/dispossession-by-numbers-2017.

Banu Cennetoğlu, Erden Kosova

Liste

Liste ile ilk kez 2002 yılında Amsterdam'da karşılaştım. UNITED'ın web sitesinde bulduğum pdf dosyasını indirdikten sonra çok hızlıca bir karar almış halde buldum kendimi.

Marina Gržinić

Ne Özgürlüğü?

Özgürlük küresel kapitalizmde bir sıfatla birlikte geliyor. Katlanarak çoğaltılıyor, hediye olarak veriliyor, çıplak ve yasadışı biçimde; ve o yüzden kapitalizme dair çözümlemelere, kapitalizmin tarihine ve bugününe, emek ile sermaye arasındaki ilişkiye ve kapsadığı egemenlik, vatandaşlık, özne ve insanlık gibi kavramların tarihselliğine nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair simgesel bir nokta olarak önümüzde durmaya devam ediyor.

Red Thread Editorial Board

Sayı 4 – Editörün notu

Yoksunlaşma üzerine söz söylemeye çalıştığımız bir sayıyı hazırlarken, aramızdan biri, birimiz tutuklandı. Tabii ki bu durum, duygusal anlamda farklı etkiler bıraktı üzerimizde. Tabii ki geleceği öngörebilmek mümkün değil. Dolayısıyla şimdilik, arayı açmadan tekrar görüşmek üzere, diyoruz.