Mülteciliğin Arşivi İnternet Sayfasındaki Metinlerin Düzenlenmesi

Archiv der Flucht yani Mülteciliğin Arşivi’yle 20. ve 21. yüzyılda Almanya’ya mülteciliğin ve sürgünlerin hikayelerini saklayan ve bunlar üzerine düşündüren dijital bir hafıza mekanı yaratıldı. Her şeyini geride bırakıp buraya sığınan insanların deneyimleri en başından itibaren her iki Alman devletini (ve onların birbiriyle olan ilişkilerini) belirlemiştir.

Bir Göç Müzesine Doğru: Hafıza, Arşiv ve Temsil

Göç, toplumların temel yapıtaşlarından biri. İnsanların bazen tek başlarına bazen gruplar halinde yurtlarını terk edip başka yerlere gitmek zorunda kalması, hem varış toplumları, hem de geride bırakılan ülkelerde derin izler bırakıyor. Siyasi ve ekonomik altüst oluşların tüm gezegeni derinden etkilediği son onyıllarda ise zorunlu göç hareketleri daha da büyük bir önem kazanıyor.

Göçün Altmışıncı Yılında Bir Durum Mekân olarak Aradalığa Kurulan Fotoğraftan Köprüler

Türkiye’den Almanya’ya uzun göç tarihinin farklı sekanslarına farklı vesilelerle odaklanan bu dört serginin ortaklaştığı temel motifin anlamsal bir köprü olduğunu düşünüyorum. Yeni kuşaklardan göç kökenli katılımcıların sergileri gezerken verdiği tepkiler, sergi anı defterlerine not ettiklerinden anladığım şimdi çoktan yitip gitmiş ve fakat kendi varoluşlarını da belirlemiş bir zamana dair yeni bir kavrayış geliştirdiklerine işaret ediyordu.

Hikâye Anlatanlar Hikâyenin Kendisine Dönüştüğünde: Sahnedeki Sürgün Yaşamlar

Araştırmalarım genişletilmiş anlamıyla ‟sürgünˮ kavramından yol çıktı. Özellikle sanatçılar söz konusu olduğunda, farklı ulusal ve kentsel bağlamlara ait değer sistemleri arasındaki siyasal, toplumsal ya da sanatsal geçişler üzerine düşünmeyi mümkün kılan hayli özel fakat aynı zamanda dışlanmışlık içeren bir konuma karşılık geliyor sürgün.

İki İsim, Binbir Mekân

Manifold vesilesiyle yaklaşık bir buçuk yıldır haberdar olduğum ve üretimlerinin bir kısmını da yakından takip etme şansı bulduğum Sıla Gurbet projesinin omurgasını mekân, ev, göç, aidiyet, dil, uyum, hafıza, duygu ve beden kavramları oluşturuyor. Sema Aslan ve Seçil Yersel tarafından yürütülen proje, bu kavramlar eşliğinde bir kimlik parçası olarak ismin nasıl bir mekân yarattığı sorusuna yanıt aramaya çalışıyor.

Sayı 6 – Editörün notu

Biz de red-thread.org olarak Depo’nun ev sahipliğinde ve Goethe Enstitüsü İstanbul Şubesi’nin desteğiyle bir atölye çalışmasıyla bu etkinliklere katıldık ve bu atölyeyi takiben web sitemizde okumakta olduğunuz özel dosyayı hazırladık.